22 Eylül 2010 Çarşamba

The Three Colors Trilogy


Trois couleurs: Bleu (1993)

Julie (Juliette Binoche), ünlü bir besteci olan kocasını ve küçük kızını trafik kazasında kaybeder. Kazadan yaralı kurtulan genç kadın yaşama küser ve geçmişini unutmaya çalışır. Özgürlük, Julie'nin geçmişini ardında bırakması, sorumlulukları olmadan yeni bir yaşam şeklini benimsemesidir. Bu amaçla evini ve çevresindeki insanları terk eder. Ancak yalan ve ihtiras dolu ilişkilerin ördüğü bir ağ onu yavaş yavaş dış dünyaya çeker ve yüzleşmek istemediği hayaletlerle karşı karşıya bırakır.

Trzy kolory: Bialy (1994)


Aşk ve tutku üzerine kurulu bu film, kendisini terk eden eşini unutamayan Karol'un (Zbigniew Zamachowski) öyküsüdür. Güzel ve seksi Fransız eşi, evliliklerinde cinsellik olmadığı gerekçesiyle Karol'dan boşanınca talihsiz adamın yaşamı altüst olur. Eşiyle birlikte tüm mal varlığını, kuaför salonunu kaybeder, aşağılanır, polis tarafından aranır. Sonunda beş parasız ve kimliksiz olarak vatanı Polonya'ya geri dönmek zorunda kalır.
Ancak eşiyle yeniden bir araya gelme umudunu bir an olsun yitirmez. Sonunda bu silik adam, tehlikeli ve entrikalarla dolu bir plan yapar... Tek amacı eşinin sevgisini geri kazanmaktır.

Trois couleurs: Rouge (1994)


Genç ve güzel manken Valentine (Irène Jacob) arabasıyla emekli bir yargıcın (Jean-Louis Trintignant) köpeğine çarpar. Yargıcın evine giden Valentine, onun gizlice komşularının telefonlarını dinlediğine tanık olur. Bu rahatsız edici duruma rağmen aralarında beklenmedik bir dostluk gelişir ve yaşamları rastlantıların gizemi ile şekillenir. Aşkı kaybeden yaşlı bir adam ve aşkı arayan genç bir kadın, olası bir birlikteliği belki de 40 yıl farkla kaçırmışlardır. Ama paralel bir öyküde Valentin'in henüz varlığından haberdar olmadığı bir başka erkeğin, genç yargıç Auguste'ün (Jean-Pierre Lorit) öyküsü de devam etmektedir. Aslında birbirleri için yaratılmış bu iki genç insanın yolları asla kesişmez, ya da öyle zannederiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder